Turkey

Sonsuz Kimyasalların Gücü: Avrupa'daki Lobi Savaşı

PFAS’a yasak getirmenin eşiğindeki Avrupa Birliği ile bu ‘sonsuz kimyasalları’ piyasada tutmak için yoğun bir şekilde lobicilik yapan kimya endüstrisi karşı karşıya. Bu lobi mücadelesinin içinde Türkiye’den şirketler de var.

By Zeynep Şentek, Sarah Pilz, Craig Shaw, Cemre Demircioğlu
15 January 2025

Bir grup sentetik kimyasal elli yıl kadar önce evlerimize girmeye başladı ve zamanla bütün hayatımıza yayıldı. Bu kimyasallar tavalarımızı yapışmaz, kıyafetlerimizi su geçirmez yapıyor ve uygulandıkları malzemeleri daha dayanıklı hâle getiriyor. Yangın söndürme köpüklerinde, gıda ambalajlarında, makyaj malzemelerinde, bilgisayarlarda ve daha pek çok ürünün imalatında kullanılıyorlar. PFAS olarak bilinen bu mucize kimyasalların bir diğer özelliği ise son derece zehirli ve inatçı olmaları.

Perfloroalkil ve polifloroalkil maddeler neredeyse yok edilemez oldukları için “sonsuz kimyasallar” olarak adlandırılıyorlar. Bu kimyasallar kesinlikle doğada kendiliğinden çözünmüyor ve bir kere yayıldıklarında çevreden temizlenmeleri son derece zor. Tüm canlılara ve yaşam alanlarına inatla tutunuyorlar; denizlerin, yağmurun, yeraltı sularının, toprağın, tükettiğimiz balık, sebze ve etlerin içindeler ve gezegendeki her canlının kanına sızmış durumdalar. PFAS kimyasalları kanser, bağışıklık ve hormon bozuklukları, şekil bozuklukları, kısırlık ve diğer bazı hastalıklarla ilişkilendiriliyorlar. Bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları bu kimyasalları “yüzyılın zehri” olarak adlandırıyor ve insanlığın şimdiye kadar karşılaştığı en büyük kirlilik krizi olarak nitelendiriyor.

An itibarıyla Avrupa Birliği 10.000 çeşit PFAS kimyasalını kapsayacak genel bir yasağı tartışmakla meşgul. Onlarca yıldır ortada olan bilimsel kanıtlara ve Avrupa’da artan kirlilik seviyelerine rağmen PFAS üreten ve PFAS ile üretim yapan sektörler faaliyetlerine zarar verecek herhangi bir kısıtlamayı engellemek için yoğun bir şekilde çalışıyor.

Fransız gazetesi Le Monde tarafından koordine edilen The Forever Lobbying Project (Sonsuz Lobicilik Projesi) kapsamında The Black Sea’nin de dahil olduğu 16 ülkeden 46 gazeteci PFAS endüstrisinin sürdürdüğü lobi kampanyasını araştırmak üzere bilim insanları ve uzmanlarla bir araya geldi. Proje, PFAS üreticilerinin Avrupalı politikacıları etki altına alıp AB’nin önerdiği yasağı hafifletmek ve hatta engellemek için sarfettiği benzeri görülmemiş çabayı ortaya çıkardı.

Bu öncü proje, iki yıl önce başlatılan ve Avrupa genelindeki PFAS kirliliğinin boyutlarını inceleyen Forever Pollution Project’in (Sonsuz Kirlilik Projesi) devamı niteliğinde.

Gazeteciler ve bilim insanları, PFAS lobisi tarafından rutin olarak kullanılan binlerce argümanı ‘stres testi’ne tabi tuttu. Bu ‘stres testi’ lobicilerin argümanlarını en ince ayrıntısına kadar ve bilimsel verilerle incelemeye dayalıydı. Sonuçta endüstrinin argümanlarının yanıltıcı, korku yaymaya yönelik, abartılı ya da aldatıcı olma ihtimali taşır nitelikte olduğunu tespit etti. Forever Pollution Projesi ayrıca bu kimyasalların regüle edilmemesi durumunda Avrupa’da oluşacak PFAS kirliliğinin temizlenmesinin muazzam maliyetini hesapladı – rakamlar onlarca milyar dolardan yüzlerce milyar dolara kadar çıkıyor.

The Black Sea olarak Türkiye’deki PFAS kirliliğinin bilinen durumunu, olası kirlilik tehlikesi altındaki alanları ve halk sağlığını tehdit eden büyük risklere rağmen AB’nin önerdiği kısıtlamaya karşı lobi yapan tanınmış Türk şirketlerinin iddialarını inceledik. Türkiye için bu yasak, en büyük ticaret ortağımız olan AB’ye PFAS içeren ürün ihracatının sekteye uğraması anlamına geliyor.

LOBİCİLERİN OLAĞANÜSTÜ TEPKİSİ

PFAS 1940'ların sonlarında ortaya çıkmış bir kimyasal grubu; 3M şirketi sekiz karbon atomuna bir florür atomu ekleyerek bu yeni ve son derece dirençli bileşiği keşfetmiş oldu. 1950'lerin başında PFAS'ı 3M’den tedarik eden DuPont bunu Teflon üretiminde kullanmaya başladı. Kısa süre sonra 3M, PFAS için başka kullanım alanları da buldu ve ortaya çıkan ürünler evlerde ve sanayide yaygınlaştı. Bu iki şirket PFAS'ın insan sağlığı üzerindeki tehlikelerini yıllar boyunca herkesten gizledi.

Günümüzde kaç tane PFAS bileşiği olduğu bir muamma. Mevcut tahminlere göre 10.000'den fazla olduğu söyleniyor, bu da muhtemelen dünyadaki en yaygın kimyasallar oldukları anlamına geliyor. Çoğunun orta ila yüksek düzeyde zehirli olduğu kabul ediliyor.

Çevreye salınan diğer birçok kimyasalın aksine, PFAS zamanla doğada çözülmüyor. Hatta genellikle triflorasetik asit (TFA) isimli, henüz bilim insanlarının yeni yeni incelemeye başladığı yeni bir PFAS türüne dönüşüyor. Bu tehlikeli özellikler nedeniyle ABD Çevre Koruma Ajansı'nın (EPA) direktörü Michael Regan PFAS kirliliğini "modern dünyamızın en acil çevre ve halk sağlığı sorunlarından biri" olarak nitelendiriyor.

Altı yıl önce Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Almanya Avrupa Birliği'nin REACH (Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması) yönetmeliği kapsamında PFAS için "genel bir kısıtlama" önerisi üzerinde çalışmaya başladı. Bu beş ülke hazırladıkları dosyayı geçtiğimiz yıl Avrupa Kimyasallar Ajansı'na (ECHA) sundu.

ECHA, “PFAS’ın doğal çevrede birikme sürecinin geri dönüşünün olmaması ve bunun insan ve çevre üzerindeki etkileri” nedeniyle bu kimyasal grubunun tamamının yasayla düzenlenmesini "gerekli" buldu. Başka bir deyişle, yasak tüm “PFAS evrenini” – yani yaklaşık on bin kimyasalın tamamını – kapsayacaktı. Sadece tıbbi cihazlar ve bazı gıda ambalajları gibi temel uygulamalar için alternatifler geliştirilene kadar gecikmeler ve istisnalar mümkün olacaktı.

ECHA, bu konuda kamuoyu görüşü almak üzere bir süreç başlattı, aldığı karşılık ise örneğine rastlanmamış türdeydi. Ajansa toplamı 100.000 sayfayı geçen 5.642 dosya sunuldu. Bu dosyaların çoğunluğu endüstri paydaşlarından ve onların lobicilerinden geliyordu. İngiltere'deki Bristol Üniversitesi'nden kriminoloji profesörü Gary Fooks, “Önerilen PFAS kısıtlaması etrafında dönen kurumsal lobicilik ölçeği olağanüstü boyutta” diyor. “Diğer politik olarak aktif endüstrilerin, örneğin tütün endüstrisinin faaliyetleri bunun yanında oldukça küçük kalıyor.”

Endüstriden gelen bu tepkinin nedenlerinden biri, çok çeşitli uygulama alanlarına hitap eden geniş bir ürün yelpazesinin PFAS içermesi. Yani birçok farklı sektör bu kimyasalları aktif olarak kullanıyor. Bir yandan da dünyada çok az sayıda PFAS üreticisi var ve bunlar 3M, DuPont, Arkema ve Daikin gibi güç sahibi, kamuoyu ve hükümetlerin görüşlerini kendi lehine çevirmek için neredeyse sınırsız kaynağa sahip milyarlarca dolarlık dev şirketler.

ECHA’nın kamuoyu görüşü alma sürecine Türkiye’den 12 şirketin katıldığını tespit ettik. Bazı şirketlerin isimleri saklı, ancak dört şirketin ismi ve bu şirketlerin iddiaları kamuya açık durumda. Bunlar Arçelik, Samson, PPG ve Fiberflon.

Şirketlerin ve şirketlerin bağlı olduğu sektör derneklerinin, AB’ye çeşitli iddialar sunma yoluyla lobicilik yaptığı çok net anlaşılıyor. Forever Lobbying Projesi, ECHA’nın kamuoyu görüşü alma sürecinde öne sürülmüş birçok iddianın sınandığı bir “stres testi” gerçekleştirdi ve özellikle plastik endüstrisine odaklandı. Proje 6.500 belgeden 1.000’ini inceledi ve uzmanlarla birlikte şirketlerin iddialarının doğruluğunu araştırdı. İddiaların çoğunun yanıltıcı, korku yaymaya yönelik, abartılmış veya aldatıcı olma ihtimali taşır nitelikte olduğu ortaya çıktı.

TÜRKİYE'DEN İDDİALAR VE ŞÜPHE TACİRLERİ

PPG ve Samson şirketlerinin her ikisinin de argümanlarının belkemiğini “Başka alternatif yok” iddiası oluşturuyor; yani kullandıkları PFAS içeren malzemelerin yerine başka bir şeyin geçemeyeceğini öne sürüyorlar. Bursa’da iki fabrika işleten ABD merkezli PPG, pişirme kabı kaplaması üretiyor. Merkezi Almanya’da bulunan Samson ise İstanbul’un Hadımköy ilçesinde vana üretimi yapıyor. Bazı PFAS bileşiklerinin “başka alternatifi yok” söylemi, endüstri ve lobiciler tarafından sıkça kullanılıyor ve Avrupalı politikacılar da bu söylemi tekrar etmeye başlamış durumdalar.

Ancak bu söylem nadiren doğruluk payı taşıyor. AB tarafından finanse edilen bir akademik araştırma projesi olan ZeroPM’in derlediği bir veritabanına göre, endüstri tarafından tanımlanan uygulamaların üçte ikisi için potansiyel alternatifler bulmak mümkün. PPG ve Samson, ürünlerini üretmek için hangi spesifik bileşikleri kullandıklarını belirtmese de, ZeroPM veritabanı hem pişirme kabı kaplamaları hem de vanalar için uygulanabilir alternatifler sunmakta.

Almanya merkezli Fiberflon, Ergene’deki fabrikasında kaplamalı kumaş, film ve konveyör bandı üretimi yapıyor. Şirket ECHA’ya verdiği görüşte, kullandığı PFAS tipinin (Teflon ve Gore-tex gibi markalarla bilinen bir PFAS alt kümesi olan floropolimerler) “insan sağlığı ve çevre için düşük riskli polimerler” olduğunu savunuyor. Bu, diğer endüstri aktörleri tarafından da sıkça kullanılan bir argüman. Proje için danışılan uzmanlar bu iddianın “yanıltıcı” olduğunu belirtti.

Avrupa’daki lobiciler genellikle floropolimerleri “OECD’nin (​​Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) belirlediği kriterlere göre düşük riskli polimerler” olarak nitelendiren iki makaleye atıfta bulunuyorlar. Ancak ortada böyle bir kriter yok. OECD, Forever Lobbying Projesi’ne “Floropolimerlerle ilgili herhangi bir değerlendirme yapmadığını” söyledi. Bahsi geçen makaleler, floropolimer üreticilerinin çalışanları ve danışmanları tarafından yazılmış.

Daha çarpıcı başka bir vaka, Avrupa’da da popüler olan Beko markasının sahibi olan Arçelik ile ilgili. Şirket ECHA’ya sunduğu görüşte “tüm PFAS’ların aynı gruba dâhil edilmemesi gerektiğini, insan sağlığı riskini değerlendirmek amacıyla PFAS’ların gruplandırılırken kalıcılık faktörünün tek başına yeterli olmadığını” ve “farklı sınıftan PFAS’ların eşit oranda toksisite/tesir yarattığı varsayımının uygun olmadığını” söyleyen bir çalışmaya atıfta bulunuyor.

İlk bakışta bilimsel gibi görünen bu çalışma, aslında doğrudan ABD’deki kimya endüstrisinin bir çıkar grubu olan Amerikan Kimya Konseyi (ACC) tarafından finanse edilmiş. Çalışma dünyanın dört bir yanından 13 uzman tarafından yürütülmüş, ancak “kör” bir şekilde gerçekleştirilmiş; yani raporun yazarlarının, rapora katkıda bulunanlar diğerleri hakkında hiçbir fikri yokmuş. Stockholm Üniversitesi’nde çevre kimyası profesörü ve önde gelen bir PFAS uzmanı olan Ian Cousins bu yazarlardan biri.

“Bu çalışmanın finansman kaynağının ACC olduğunu öğrendiğimde şok oldum” diyor Cousins. “Kandırıldığım için kızdım.” Cousins ayrıca, ortak sonuca yönelik olarak yazdığı eleştirel ve karşıt görüşlerinin nihai rapora dahil edilmediğini de belirtiyor.

Arçelik, ECHA’ya gönderdiği görüşte ikinci bir iddiada daha bulunuyor. Şirket, buzdolabı ve klima ünitelerini üretmek için kullandığı HFO-HFC gazlarının “düşük tehlikeli maddeler” olduğunu, kalıcı olmadığını ve “nihayetinde atmosferde çözündüğünü” iddia ediyor.

Bu iddia yanıltıcı. Bu gazlar çözündüğünde genellikle triflorasetik asit (TFA) adı verilen başka bir PFAS türüne dönüşüyorlar. Son araştırmalar, TFA’nın su kütlelerinde son derece kalıcı olduğunu ve diğer PFAS’lar gibi zamanla doğada ve insan bünyesinde birikebileceğini ortaya koyuyor.

“Büyükbabalarımız doğduklarında kanlarında TFA yoktu” diyor Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde çevre kimyası profesörü olan Hans Peter Arp. “Bizim kanımızda ölçülebilir derecede TFA var ve emisyonları yakın gelecekte durdursak bile torunlarımızın kanında çok daha yüksek seviyelerde TFA olacak. Bu, gelecek nesillerin sağlığı ve çevre üzerinde ciddi sonuçlara yol açabilir.”

Arçelik, PPG, Samson ve Fiberflon’a ECHA’ya yaptıkları bildirimlerle ilgili görüşme talebinde bulunduk. PPG görüşmeyi reddetti. Diğerleri ise yanıt vermedi.

TÜRKİYE'DE PFAS: NEHİRLERDE, GÖLLERDE, BALIKLARDA VE İÇME SUYUNDA

PFAS’ın Türkiye’deki durumu hakkında sınırlı bilgiye sahibiz. Ancak Türkiye tekstilden halılara, pişirme kaplarından boyaya kadar potansiyel olarak PFAS içeren her türlü malzemenin Avrupa için üretildiği bir merkez konumunda.

2021 yılında Türkiye, 3M tarafından geliştirilen orijinal uzun zincirli (long-chain) PFAS türü olan PFOS’u Kalıcı Organik Kirleticiler Yönetmeliği’ne dâhil etti. PFOS ve PFOA türleri, yüksek kalıcılık ve toksisiteleri nedeniyle “kalıt PFAS” olarak adlandırılıyor ve artık ABD’de üretimi yapılmıyor. AB ise PFOA’yı yasakladı ve PFOS üretimini kısıtladı. Ancak Çin hâlâ her iki maddeyi de üretiyor. Malzemeleri yapışmaz, su geçirmez ve yanmaya dayanıklı hâle getirmek için kullanılan PFOS, artık Türkiye’de kısıtlanmış bir madde olarak kabul ediliyor. Ancak yönetmelik, malzemelerde veya karışımlarda azami 10000 ng/g PFOS konsantrasyonuna izin veriyor ve hâlihazırda kullanımda olan PFOS içeren ürünlere istisna tanıyor. Türkiye’nin şu anda çok da sıkı olmayan bir şekilde regüle ettiği bu kimyasal, bilinen on bin PFAS kimyasalından yalnızca biri.

Türkiye’de PFAS üzerine yapılmış toplam beş bilimsel çalışma bulduk. 2020 yılında hazırlanan bir doktora tezi, Ergene Nehri’ndeki PFAS seviyelerinin yasal sınırların çok üzerinde olduğunu ve tekstil atık sularının yaratılan kirlilikte önemli bir payı olduğunu ortaya koyuyor. Yüzey Suyu Kalitesi Yönetmeliği’ne göre nehirlerde ve göllerde yıllık PFOS seviyelerinin 0,65 ng/L’yi aşmaması gerekirken, Ergene Nehri’nde test edilen tüm alanlar bu eşiğin üzerinde sonuç vermiş. Hatta bazı örneklerde seviye eşiğin %630 kat üzerinde görülüyor.

2019 yılında Türkiye çapında musluk suyu ve şişe suları üzerine yapılan bir çalışma, özellikle Marmara Bölgesi’nde yaygın PFAS kirliliğini ortaya koyuyor. İstanbul, musluk suyunda 11.27 ng/L’ye kadar çıkan PFAS seviyeleriyle en yüksek kirliliğe sahip. Çalışma gösteriyor ki Türkiye’nin 33 şehrinin musluk sularında bu toksik bileşikler ciddi miktarlarda bulunuyor. Ayrıca şişelenmiş sularda da, daha düşük seviyelerde olmakla birlikte, PFAS tespit edilmiş. Uzmanlar içme suyu için 1 ng/L’lik bir eşik öneriyor, ancak PFAS’a maruz kalmanın sonuçları hakkındaki bilimsel veriler arttıkça bu eşiğin muhtemelen daha da düşeceği belirtiliyor.

Yakın zamanlı bir başka çalışma kapsamında çeşitli göl ve nehirlerde de PFAS kirliliği tespit edilmiş. Ergene ve Sakarya nehirleri ile Küçükçekmece, Büyükçekmece, Terkos, Eğirdir ve Beyşehir göllerinde PFOS seviyeleri yasal olarak izin verilen 0,65 ng/L sınırını aşıyor. Beyşehir ve Eğirdir gölleri, Türkiye’nin en büyük içme suyu rezervleri. Küçükçekmece ve Eğirdir göllerinden alınan balık örneklerinde ise ölçülebilir seviyede PFAS’a rastlanmış.

2017 yılında Hatay’daki pazarlarda satılan balık ve etlerin analiz edildiği bir çalışmada özellikle istavrit, levrek ve sardalya gibi bölgede en yaygın avlanan balıklarda endişe verici derecede yüksek PFAS konsantrasyonları bulunmuş. Bu ölçümlerin bazıları, dünya çapında literatüre girmiş en kötü kirlilik seviyelerine denk. Balık tüketimi, insanların ciddi derecede PFAS’a maruz kalmasına yol açan sebeplerden biri. Türkiye’de gıdalar için belirlenmiş herhangi bir PFAS sınırı bulunmamakla birlikte çalışmada örneklenen bazı balıklarda bulunan PFAS değerleri, bazı ABD yönergelerine göre çocuklar ve hamileler için “yılda yalnızca bir kez tüketim” ve yetişkinler için “altı ayda bir kez tüketim” uyarısını gerektirebilecek seviyede.

PFAS üreten tesislerin yanı sıra diğer büyük kirlilik kaynakları arasında AFFF (Aqueous Film Forming Foam - Alkole Dayanıklı Köpük Konsantresi) olarak bilinen yangın söndürme köpüğünün rutin olarak kullanıldığı alanlar bulunuyor. Havaalanları, yangınla mücadele eğitim sahaları, petrol rafinerileri ve özellikle askeri üsler bu tür alanlar arasında yer alıyor. Askeri üsler, 1960’lardan bu yana AFFF ile yapılan rutin yangın tatbikatları nedeniyle dünya çapında PFAS kirliliği açısından oldukça sorunlu noktalar.

Adana’da bulunan ABD’nin İncirlik Hava Üssü’nden yakın tarihli bir içme suyu kalite raporu üste tehlikeli seviyelerde PFAS kirliliğine işaret ediyor. Test edilen bazı örneklerde seviyeler 75.6 ng/L’ye kadar çıkıyor. Çalışmalar, bu kimyasallara 1 ng/L kadar düşük konsantrasyonlarda maruz kalmanın bile bağışıklık fonksiyonunun baskılanmasına ve diğer sağlık sorunlarına sebebiyet verebileceğini gösteriyor. İncirlik Üssü 1952’den beri faaliyette ve yaklaşık 2.000 personele ev sahipliği yapıyor. İncirlik’teki durum, Amerikan üslerinin AFFF kullanımı yüzünden dünyada yüzlerce ilçeyi zehirli su kaynaklarına mecbur bıraktığı daha geniş çaplı bir sorunun küçük bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Avrupa’da yapılan bir çalışmada, AB sınırları içinde kimya tesislerine ve AFFF ile kirlenmiş alanlara yakın yaşayan topluluklarda her yıl 12.000’den fazla ölümün yüksek derecede PFAS maruziyetine bağlı olabileceği tespit edildi. ABD’de şu anda AFFF kaynaklı su kirliliği ve bunun karaciğer, böbrek, testis ve tiroid kanserleri ile ülseratif kolit ve hipotiroidizm gibi diğer sağlık sorunlarıyla bağlantıları üzerine ABD ordusuna karşı açılmış yaklaşık 8.000 dava bulunmakta.

PFAS’IN TEMİZLENMESİ İÇİN 20 YIL VE 2 TRİLYON EURO

Avrupa’nın “sonsuz kimyasalları” yasaklaması zorlu bir mücadele. Kirletici endüstriler ve onların müttefikleri de bu girişimi baltalamak için oldukça aktif olarak çalışıyor ve bu lobicilik faaliyetleri şimdilik etkili olmuş gibi görünüyor. Endüstrinin argümanları Avrupa siyasetinin en üst kademelerince tekrarlanıyor ve hatta yasağı ilk önerenlerden biri olan Almanya gibi ülkeler sessizce geri adım atıyor. Bu arada PFAS kimyasalları kıtanın topraklarını ve sularını kirletmeye devam ediyor, hayvanlara ve insanlara yayılıyor.

Forever Lobbying Projesi, Avrupa’daki PFAS kirliliğini temizlemenin maliyetini hesaplamak için uzmanlarla birlikte çalıştı. En ölçülü tahmin, Avrupa’daki atık sahaları ve yüksek düzeyde kirlenmiş topraklar gibi öncelikli alanların yalnızca “kalıt PFAS” (orijinal uzun zincirli PFOA ve PFOS) kimyasallarından arındırılmasının 20 yıl süreceğini ve 95 milyar euroya mal olacağını gösteriyor. Ancak bu senaryo tüm PFAS emisyonlarının şu anda durdurulması varsayımına dayanıyor.

Eğer emisyonlar durmaksızın devam ederse, hem kalıt uzun zincirli PFAS’ların hem de daha yeni kısa zincirli PFAS’ların tümünün temizlenme maliyetleri yılda 100 milyar euroya, yani 20 yılda 2 trilyon euroya kadar yükseliyor. Bu hesaplamalarda bize yardım eden uzmanlardan biri olan profesör Hans Peter Arp “Unutmamamız gereken temel şey, PFAS salınımını durdurmanın her zaman temizlemeden daha ucuz olacağıdır” diyor.

Avrupa'da PFAS'ı yasaklama mücadelesi henüz sona ermiş değil. Avrupa Birliği kurumları, PFAS üretimini durdurmaya yönelik argümanları değerlendirmeye devam ederken, lobiciler savundukları kimyasallar kadar inatçılar ve halk sağlığını koruma çabalarını baltalamak için her fırsatı değerlendiriyorlar. Ancak AB düzeyinde herhangi bir karar alınana kadar kesin olan tek bir şey var: Bu "mucize kimyasallar" toprağa, suya ve temas ettikleri her canlının içine işlemeye ve hepimizi zehirlemeye devam ediyor.


Kapak görseli: Stéphane Horel (“Now, you’re safe for years,” 2024)

Editör: Himanshu Ojha

Çeviri: Mina Eroğlu, Cemre Demircioğlu

Bu proje Pulitzer Center, the Broad Reach Foundation, Journalismfund Europe, ve IJ4EU finansal desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

Websitesi: foreverpollution.eu.

Return to stories


Follow us