On üç yaşındaki Ahmet Yıldız çalıştığı plastik fabrikasındaki enjeksiyon makinasına başı sıkışıp hayatını kaybedeli iki yıl oldu. İşveren Ali Koç, Ahmet'i hastaneye götürdüğünde doktorlara trafik kazası olduğunu söylemiş ancak acil servis doktoru gördüğü yaralardan şüphelenip polise haber vermişti. “Doktor bir yanlışlık olduğunu sezmeseydi olay büyük ihtimalle duyulmayacaktı bile” diyor davayı takip eden Gündem Çocuk Derneği'nden Ezgi Koman.
Üstelik bu Ali Koç'un söylediği tek yalan da olmayacaktı. Adana'daki ruhsatsız işyerinde yasalara aykırı olarak başka çocuklar da çalıştıran Koç, çıkarıldığı mahkemede Ahmet'in makinalara yaklaşmaması gerektiğini bildiğini ve büyük ihtimalle merakından yaklaştığını söyledi. Koç'un avukatı savunmasında ölümünden Ahmet'in kendisinin sorumlu olduğunu iddia etti.
Temmuz 2013'te savcı Ali Koç'u taksirle adam öldürmeye neden olmaktan beş yıl hapis cezasını istediğinde, davanın gidişatı Ahmet'in ailesi ve çocuk hakları için savaşanlar için bir umut ışığı olmuştu. Ancak beşinci duruşmanın sonunda hakim Koç'un cezasını bu tip davalarda çok tanıdık olan 'iyi hal'den önce beş yıldan iki yıla düşürdü daha sonra da 30 bin TL para cezasına çevirdi. Ali Koç bu miktarı 24 taksitle ödeyecekti.
Ahmet Yıldız vakası Türkiye'de çocuk hakları üzerine çalışanların çok iyi bildiği bir dava. Ahmet, geçtiğimiz üç yılda çalışırken ölen en az 150 çocuktan sadece biri. Ölen 150 çocuk işçi için açılan dava ve yargılanan işveren sayısı ise çok az.
CIJ'in Türkiye’den İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi (ISIG) ve Gündem Çocuk Derneği'nden edindiği verilerle derlediği araştırma, 2012 ve 2015'in ilk ayları arasında gerçekleşen çocuk işçi ölümlerini ortaya koyuyor ve aynı zamanda AKP hükümetinin çalışma ve eğitim politikalarının Türkiye'nin önceki yıllarda koyduğu çocuk işçi sayısını azaltma hedefini nasıl tersine çevirdiğini gösteriyor.
Ağır işler, kararan hayatlar
On yedi yaşındaki Oğuzhan Çalışkan, Kocaeli Gebze'de bulunan STFA Endüstri Meslek Lisesi öğrencisiydi. Gebze, çok sayıda fabrikanın yer aldığı, endüstriyel bir ilçe; çoğunluğunda işçi ailelerinin oturduğu mahallelerde akşamları havayı ağırlaştıran keskin bir is kokusu var. STFA Endüstri Meslek Lisesi binası bir sanayi sitesi içinde kurulmuş.
Oğuzhan'ın annesi Dilek Çalışkan, bize oğlunun düz bir liseye devam edip üniversitede beden eğitimi öğretmenliği okumak istediğini anlatıyor. Ancak son yıllarda düz liselerin hızla Anadolu lisesi ya da meslek liselerine dönüştürülmesi Oğuzhan gibi öğrencilerin evlerine yakın olan meslek liselerine yönelmelerine sebep oluyor.
Oğuzhan, 2014 yaz döneminde okuduğu endüstri meslek lisesi tarafından Türkiye'nin en büyük boya fabrikalarından Filli Boya'da bir aylık zorunlu staja gönderildi.
Stajyer öğrenci yönetmeliklerine göre asla tehlikeli ve ağır iş yaptırılmaması gereken ve hatta çoğunlukla yalnızca gözlem yapması gereken Oğuzhan'ın ilk günden itibaren bedava işçi gibi kullanıldığı ortaya çıkıyor. “Kazadan birkaç gün önce eve geldi, elleri tamamen yara ve morluk içindeydi. Tüm gün en az 500 kablo çektiğini söyledi” diye anlatıyor Dilek Çalışkan.
Oğuzhan'a 15 Temmuz 2014 günü çalışırken elektrik çarptı. 23 gün komada kaldıktan sonra hastanede hayatını kaybetti. Filli Boya insan kaynakları direktörü Tuğba Çörtelekoğlu, Oğuzhan'ın ölümüyle ilgili çoğu sorumuza cevap vermeyi reddetti ancak olayın "elim bir kaza" olduğunu belirtti ve elektrik çarptığında Oğuzhan'ın "elektrikle ilgili bir iş yapmadığını" iddia etti.
Filli Boya, Oğuzhan'ın komada olduğu 23 gün boyunca açıklama yapmaktan kaçındı. Dilek Çalışkan'ın anlattığına göre 23. günde hastane bahçesine Filli Boya'nın müdür yardımcısı Ali Sinan Üstünel geldi ve annenin yüzüne “Vicdanımız rahat, bizim bir suçumuz yok” diye bağırdı.
Oğuzhan, AKP'nin 2012 yılında hayata geçirdiği 4+4+4 adı verilen eğitim sisteminden sonra hayatını kaybeden en az 5 meslek lisesi öğrencisinden biri.
Çocuk hakları örgütleri ve muhalefet milletvekilleri, 4+4+4 sisteminin ortaokul bitirme yaşını geriye çekmesinin ve hükümetin çalışma yaşını 14'e kadar, ağır iş kollarında ise 16’ya kadar indirmesinin çocuk işçiliği teşvik ettiği üzerine hemfikir. Uzmanlar ayrıca yeni yasanın öğrencileri, eğitimlerinin parçası olarak tehlikeli işlerde çalıştırılacakları teknik ve meslek liselerine yönlendirdiğini de belirtiyor.
4+4+4'ün hayata geçtiği 2013 yılında, iki meslek lisesi öğrencisi öldü. 17 yaşındaki Faruk Dumlupınar, zorunlu stajını Denizli’de bir asansör firmasında elektrik işleri yaparak geçirdi. Okul başladığında, firma Faruk'u sigortasız olarak çalıştırmaya devam etti. Faruk, 12 Eylül tarihinde 30 yıllık bir asansörü tamir ederken hayatını kaybetti. Asansör kabini ile tavan arasında kalarak hem ezilmiş hem de yüksek elektrik akımına maruz kalmıştı.
11 gün sonra, 17 yaşındaki Ali Karkaş'a Manisa’da oto tamir atölyesinde yapmakta olduğu zorunlu staja giderken araba çarptı. Saatler süren ameliyatların ardından Ali aynı gün hayatını kaybetti.
Nisan 2014'te İnegöl’de, 16 yaşındaki meslek lisesi öğrencisi İbrahim Can Duran eğitiminin bir bölümü olarak doğrama atölyesinde çalışırken malzeme yüklü tırdan devrilen iki ton demirin altında kaldı.
Oğuzhan'ın ölümünden birkaç hafta sonra, 2 Eylül 2014'te 15 yaşındaki Enes Alkan, çıraklık yaptığı oto tamir atölyesinde tamir ettiği arabadan sızan yakıtın alev alması sonucunda yandı ve komada kaldığı hastanede bir süre sonra hayatını kaybetti. Kurtköy Meslek Lisesi öğrencisiydi.
Çocuk işçi, ucuz işçi
2002'de iktidara geldiğinden beri AKP, Türkiye'yi dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline getirdi. Ancak uzmanların da belirttiği gibi Türkiye'nin ekonomik mucizesi çoğunlukla insan gücü kullanan inşaat ve benzeri üretime dayalı. Son yıllarda ise Türkiye'nin büyümesinin yavaşladığı hissedilirken çoğu uzman yaklaşan bir ekonomik krizden bahsetmeye başladı. Büyümenin devam edebilmesi için insan gücü kullanımı şu sıralar daha da önem kazanıyor.
Çevre ve Şehircilik eski bakanı Erdoğan Bayraktar, Ağustos 2013'te Trabzon'daki konuşmasında “Türkiye’nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz. Ne yapacağız biz? Ara teknik eleman ülkesiyiz biz” demiş ve “kalem efendisi” yerine teknik eleman yetiştirmenin önemini vurgulamıştı.
Hükümet, bu eleman ihtiyacını erken farketti. 2010 yılında özel okullara ya da Anadolu liselerine giremeyen öğrencileri meslek liselerine yönlendirmenin yolunu açan eğitim planını açıkladı.
AKP, halk arasında 4+4+4 diye tabir edilen yasayı yeniden gündeme getirdiğinde Meclis birbirine girmiş, sendikalar ve işçi hakları örgütleri yasayı bir hata olarak değerlendirmişti. 4+4+4'e karşı çıkanlardan biri olan CHP Manisa milletvekili Özgür Özel, bize yeni sistemin Türkiye'nin çocuk işçiliğini azaltmada attığı adımları tam tersine çevirdiğini söyledi ve “Çocuk işçiliği önümüzdeki 5-10 yıl içinde artacaktır. Bundan kesinlikle eminim” dedi.
CIJ'e yeni eğitim yasasına ilişkin görüşlerini açıklayan Gündem Çocuk Derneği'nden Mehmet Onur Yılmaz, yeni sistemin çocuk işçiliğini teşvik etmekle kalmayıp aynı zamanda maddi imkanları kısıtlı olan ailelerden gelen çocukların toplumsal hareketliliğini de sınırlayacağını belirtti ve şöyle devam etti:
“Çocuklar çok küçük yaştan itibaren imkanlarını fazlaca kısıtlayan bir eğitim ve kariyer yoluna itiliyorlar. Eğitimlerinin en başında bir mesleği seçme zorunda bırakılıyorlar ve hayatları boyunca toplumda asla daha yukarılara çıkmalarına ve daha çok para kazanmalarına olanak olmuyor.”
5 öğrencinin ölümü sorulduğunda UNICEF'in Türkiye sorumlusu Lieke van de Wiel, yeni sistemin çocuk işçiliğini teşvik ettiği iddiasını reddetti ve ekledi:
“Bu ölümler büyük ihtimalle 4+4+4 olmasaydı da yaşanırdı, dolayısıyla yeni yasanın bu ölümlere sebep olduğunu söyleyemem.”
Türkiye işçiler için “en tehlikeli” ülke
Öldüğü bilinen 150 çocuk işçi, sorunun büyüklüğünü tam olarak göstermiyor. CIJ’in konuştuğu uzmanların hepsi gerçek rakamın çok daha fazla olduğunu düşündüklerini belirtiyorlar.
AKP'nin iktidarı sırasında 15.000'in üstünde işçi hayatını kaybetti. İşçi hakları ve dayanışma örgütleri, hükümetin işçi haklarına karşı tutumunun gitgide sertleştiğini söylüyor. Türkiye şu anda Avrupa ülkeleri içinde işçiler için “en tehlikeli” ülke. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından sendikalar üzerindeki baskı ve ILO'ya olan “taahhütlerini yerine getirmek üzere kanunlarını değiştirmediği” gerekçesiyle de bu uluslararası örgütün kara listesinde bulunuyor.
Türkiye 1994 yılında ILO'nun Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı'nı (IPEC) hayata geçirdi. 12 yılda çocuk işçi sayısı 2.2 milyondan 2006 yılında 886.475'e kadar geriledi.
2006 yılından itibaren ise bir gelişme sağlanamadı. IPEC projesinin Türkiye ayağı 2007 yılında tamamlandı. IPEC'in Ankara sorumlusu Nejat Kocabay'ın dediğine göre projeyi bitirme kararı “ILO'nun Cenevre'deki merkezinde alındı... bu programa Türkiye'den daha fazla ihtiyacı olan ülkeler vardı.”
2012 yılında çocuk işçi sayısı 13.000 arttı.
Hükümet yetkilileri ise, çocukların yaşadığı yoksulluk ve çocuk işçi ölümleriyle ilgili olarak somut verileri gözardı eden açıklamalar yapıyorlar.
Haziran 2014'te Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski bakan yardımcısı ve 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP Konya milletvekili seçilen Halil Etyemez, Cenevre'deki ILO Konferansı 103. Oturumu'nda söz aldığında “çocuk işçilik artık Türkiye'nin gündeminden çıkmıştır” dedi.
Etyemez'in bu konuşmayı yaptığı yıl içinde 20 çocuk işçi hayatını kaybetmişti. Yılın sonunda bu rakam 50'yi geçecekti. 2013 yılında ise bu sayı 74'tü.
Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 9 Ocak 2015'te çocuk işçi ölümleriyle ilgili sorulan sorulara Meclis’te cevap verirken 2001 yılından beri “15 yaş altında yalnızca bir çocuk” öldüğünü söyledi.
“Hakim suratıma kahkaha attı”
Erdinç Eroğlu, iki yıldır 16 yaşındaki oğlu Eren'in ölümünden sorumlu olanları adalet karşısına çıkarmaya çalışıyor.
Eren 15 yaşında okulu bırakıyor. Ailesi Eren'in okumasını çok istiyor ama babası Erdinç'in anlattığına göre Eren okula hiçbir zaman ısınamıyor. Okulu bıraktıktan sonra kendini bir yandan da grafiker olarak geliştiren Eren, çeşitli işlerde çalışıyor ve en son İstanbul Yenibosna'da TDS Dijital Baskı Merkezi ve Reklam Hizmetleri adlı şirkette işe başlıyor.
Eren, işe başladıktan sekiz gün sonra 31 Ekim'de, Özel Doğa Hastanesi'nin yan duvarındaki tabelayı tamir etmeye çalışırken hastane binasının çatısından geçen yüksek gerilim hattına kapılarak hayatını kaybetti. Olay günü çekilen fotoğraflar, hem hastanenin hem de Eren'in işvereninin iş güvenliğini nasıl gözardı ettiklerini gösteriyor.
Eren'in ölümünden kimin sorumlu olduğu 8 Haziran'da gerçekleşecek beşinci duruşmada tekrar tartışılacak. Baba Eroğlu'na göre suç tek bir kişinin değil; Doğa Hastanesi, TDS reklam şirketi, İstanbul Belediyesi ve elektrik şirketinin de yargılanması gerekiyor. Erdinç Eroğlu, tüm bu kişi ve kurumları Eren'in ölümünden sorumlu tutarken, taraflar suçlamaları reddediyor ve sorumluluğu üzerlerinden atıyor.
Olaydan bu yana hastane binasındaki tehlikeyi gidermek için hiçbir önlem alınmadığı iddia ediliyor.
Baba Eroğlu, ilk duruşmaya oğlu Eren'i savunmak için bir avukat gibi hazırlandığını anlatıyor. “Benim konuşma sıram geldiğinde dedim ki: 'Hastane hala kanuna uygun bir yapı değil, daha fazla ölümün yaşanmaması için tehlike giderilene kadar kapanması gerek'. Hakim suratıma kahkaha attı.”
“İntikam istemiyorum”
Bu haber için incelenen tüm çocuk işçi ölümlerinde yalnızca Ahmet Yıldız, Oğuzhan Çalışkan ve Eren Eroğlu'nun adına dava açıldığı görülüyor. Ahmet'in ölümünden sorumlu Ali Koç için verilen karar ise bu tip davalarla ilgili sonuçlanmış tek hüküm.
“Mahkeme sırasında Ali Koç'un avukatı bize 'boşuna buralara kadar geldiniz çünkü taraflar anlaştı' dedi” diye anlatıyor dava boyunca Yıldız ailesini desteklemek için çalışan Gündem Çocuk Derneği'nden Ezgi Koman. Mahkemeye ise Yıldız ailesinin “maddi ve manevi zararlarının karşılandığını” söyleniyor.
Ahmet'in ağabeyi Tahir Yıldız bize şöyle anlatıyor: “Ali Koç çok üzgündü o yüzden affettik. Meseleyi aşiret arasında hallettik. Hala kendisini etrafta görüyorum, hala aynı yerde oturuyoruz, işyeri hala burada... Davayı yeniden aç diyenler var ama intikam istemiyorum.”
Ahmet'in ağabeyi meselenin aşiretler arasında nasıl çözüldüğünü anlatmak istemiyor ama Ali Koç'tan “kan parası” aldığını reddediyor.
Ezgi Koman'a sorulduğunda ağabeyin bu tepkisini anladığını söylüyor ve ekliyor: “Böyle bir şeyi açıkça kabul etmesi kendisi için utandırıcı olurdu.”
İşçi aileleri ve işverenlerin anlaşması oldukça sık yaşanan bir durum. Yoksul aileler için kayıplarının maddi olarak karşılanması adaletten daha önemli olabiliyor.
Taşerona ve İşçi Ölümlerine Son Platformu'ndan Selçuk Kaygısız, işverenlerin müdahalesinin bir çok ölüm vakasının mahkemeye çıkmamasının başlıca nedeni olduğunu söylüyor. Kaygısız, “İşverenler hemen devreye giriyorlar. Aileler genelde çok yoksullar ve işverenler tarafından korkutuluyorlar” diyor.
“Bu her zaman başımıza geliyor,” diye ekliyor Kaygısız, “işverenler araya girmeden önce ailelere ulaşamamız gerek ama çoğu zaman ulaşamıyoruz.”
Hükümet iş güvenliği reformlarını engelledi, Soma'yı kullandı
“Türkiye hiçbir zaman işçiyi desteklemedi ama hiçbir zaman da bu kadar işverenin yanında olmamıştı” diyor Gündem Çocuk'tan Mehmet Onur Yılmaz.
Soma felaketinin ardından 2014'ün sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Meclis’e iş güvenlik yasası değişikliklerini getirdi. Meclis, kanun değişikliklerinin Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu tarafından görüşülmesini uygun gördü.
Milletvekili Özgür Özel, bu komisyonun üyelerinden biri. Özgür Özel bize, kanun değişiklikleri görüşülürken AKP’nin son anda ek olarak iş güvenliğiye hiç ilgisi olmayan başka en az 25 yasal değişikliği daha komisyon aracılığıyla Meclis’ten geçirdiğini anlatıyor.
“Soma felakatini utanmazca kullandılar” diyor Özel ve ekliyor, “AKP torba yasayı bir fırsat olarak gördü ve bir bir istediği yasaları komisyonda görüşülmesine bile fırsat vermeden geçirdi.”
Özel aynı zamanda, iş güvenliğini güçlendirmek amacıyla sunulan değişikliklerin alt komisyon görüşmeleri sonunda bambaşka bir hale dönüştüğünü söylüyor.
Alt komisyon görüşmelerinin kayıtlarına bakıldığında, hatalı işverenin “en az 2 yıl” kamu ihalelerine girmekten men edilmesini öneren maddenin “2 yıla kadar” olarak değiştirildiği, iş güvenliğine uymayan büyük firmaların ödeyeceği cezaların arttırılmasını öngören maddelerin reddedildiği ve hafif işlerde çalışma yaşının 15’ten 14’e indirildiği görülüyor.
Türk İş Kanunu’na göre 14-17 yaş arası çocuklar tehlikeli işlerde çalıştırılamıyorlar ve 14’ten küçük yaştaki çocukların çalıştırılması tamamen yasak. Ancak kanun hükümlerinin uygulanmadığı istisnalar var: 50’den az kalıcı çalışanı olan tarım işletmeleri ve 3’ten fazla çalışanı olmayan işyerleri gibi.
UNICEF’in Sosyal Politikalar Sorumlusu Iraz Öykü Soyalp, çocuk çalıştıran ve ölümüne sebep olan işverenlerin cezalandırılması konusunda şöyle diyor: “Cezaların arttırılmasının bir fark yaratacağını düşünmüyorum. Çocukların çalışmalarının sebebi cezaların az olması değil. Cezalar arttırılsa bile… çocuğun hayatı değişmeyecek.”
ILO’dan Nejat Kocabay ise bu görüşe katılmıyor: “Kişisel görüşüme göre kim sorumluysa onun cezalandırılması ve cezaların uygun olması gerekiyor. Eğer aile, komşu, hükümet, hatta biz bile suçluysak, o zaman hepimizin bu sorumluluğu alması gerekiyor.”
ILO’ya göre dünyada 168 milyon çocuk işçi var.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık yetkilileri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeleri konuyla ilgili sorularımızı yanıtsız bıraktı.
Mina Eroğlu'nun değerli katkılarıyla.
Başlık fotoğrafı: Petrut Calinescu, TBS.