Gördes, Turkey

Temiz Enerjiye Giden Kirli Yol: Ormanı Yutan Maden

Avrupa’nın yeşil enerji devriminin ceremesini Türkiye’nin küçük bir orman köyü çekiyor. Manisa Gördes’te Zorlu Holding’e ait Meta Nikel Madeni el değmemiş asırlık ormanları ve bölgenin su havzasını yok ediyor. Yaşam alanlarını korumaya çalışan köylüler, maden faaliyetlerinin durdurulmasını talep ediyor.

By Vedat Örüç, Photographs by Özge Sebzeci
02 September 2024

Madenden gelen patlama sesleri çadırı inletiyor, Kalemoğlu köylüleri ise artık bu sesten irkilmiyor. Köye vardığımızda herkesi "Ormanlarımızı Talan Ettirmeyeceğiz" yazılı bir pankart altında haftalardır nöbet tutarken buluyoruz.

Kalemoğlu Köyü, Manisa’nın Gördes kasabası yakınlarında yer alıyor. Bölge asırlık karaçam, ardıç ve meşe ormanlarıyla kaplı. Fakat bu ormanların altında başka bir zenginlik daha yatıyor: nikel. Zorlu Holding’e ait Meta Nikel Kobalt Madeni Şirketi 2007'den beri Kalemoğlu'nun çevresindeki ormanlardan nikel çıkartmak için sondaj yapıp kazılar gerçekleştiriyor. Bir zamanlar yemyeşil olan bu yaylanın eski halinden eser yok.

Bu yıl 19 Mayıs'ta şirket, çalışmalarını köyün merkezine sadece birkaç yüz metre uzaklıkta bulunan Kocamurt Ormanı'nı kapsayacak şekilde genişletmek istedi. Kalemoğlu halkı için bu bardağı taşıran son damlaydı. Sadece birkaç yüz nüfuslu küçük bir köy olmalarına rağmen direnerek sondaj ekibini püskürtmeyi başardılar. O günden beri ormanın girişine kurdukları çadırda, kendi deyimleriyle “yaşam nöbeti” tutuyorlar. Çünkü nikel madeni, kiraz ve ceviz yetiştiriciliğiyle geçinen köylülerin su kaynaklarını, ormanlarını, tarım arazilerini yani tüm yaşamlarını tehdit ediyor.

Avrupa Yeşil Mutabakatı’na (European Green Deal) göre Avrupa Birliği 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonuna ulaşmayı hedefliyor. Bu hedefin önemli bir ayağını ülkelerin elektrikli araçlara yönelmesi oluşturuyor. Nikel, elektrikli araç bataryaları için hayati bir element; bu yüzden Türkiye’nin tek, Avrupa’nın ise birkaç nikel madeninden biri olan Gördes elektrikli araç kapasitesinin geliştirilmesi açısından önemli.

Ancak nikel madenleri, iklim dostu olarak pazarlanan elektrikli araçların, üretim aşamasından itibaren çevreye verdiği zararı gözler önüne seriyor. Meta Nikel Madeni, yaban hayatın korunmasında ve iklim değişikliğiyle mücadelede elzem olan ormanları ve su havzalarını yok ediyor.

The Black Sea olarak Meta Nikel Madeni’ni araştırmak üzere haziran ayında Gördes’e gittik, bilim insanları, çiftçiler, aktivistler ve politikacılarla konuştuk. Herkes ortada yok edilen ormanlar, kirletilen su havzaları ve geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verilen bir ekosistemden oluşan sorunlu bir tablo olduğu konusunda hemfikir.

Gördes’te yaşanan durum Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın “yeşilliğini” sorgulatıyor; geleneksel madencilik endüstrisinin yıkıcı etkileri bölge halkını diken üstünde yaşamaya zorluyor.

Ağır metaller, ağır fatura

_DSF1805

Manisa, Gördes, Kalemoğlu Köyü yakınlarındaki Meta Maden işletmesi.

2000 yılında kurulan Meta Nikel Kobalt Madencilik Şirketi, 2007’de Gördes bölgesinde yüzey araştırmalarına başladı. Şirket aynı yıl Zorlu Holding bünyesine katıldı ve cevher üretimine başladı. O tarihten bu yana maden, elektrikli araç sektöründeki nikel talebine paralel olarak hızla büyüdü. 2018'de ise Meta Nikel Kobalt Madencilik Şirketi, elektrikli araç teknolojisine yatırım yapan Çinli şirket National Modern Energy Holdings Limited ile ortak oldu ve üretilen nikeli Avrupa ve Asya ülkelerine ihraç etmeye başladı. 2023 yılı itibariyle, Gördes'teki yaklaşık 3 bin hektarlık tarım ve orman arazisi, elektrikli araç pilleri için nikel talebini karşılamak amacıyla yok edildi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kasım 2023'te madenin kapasite artırımına ve çalışma izninin uzamasına dair yeni bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunu onaylayarak projenin ömrüne 29 yıl ekledi. ÇED raporuna göre, yıllık cevher kapasitesi 8 milyon tona çıkarılacak ve cevherin ayrıştırılmasında ton başına 350 kg sülfürik asit kullanılacak. Ayrıca, sert kayaçlardan cevher çıkarmak için yılda 120.000 kg dinamit kullanılacak. Planlanan kapasite artışı, Kalemoğlu köylülerinin nöbet tuttuğu Kocamurt ve Kabakoz ormanlarının yok olması anlamına geliyor.


Nikel yatakları toprağın üst katmanında bulunduğundan, Meta Nikel Kobalt Madeni "açık işletme ocağı ve yüksek basınç altında liçleme" adı verilen yöntemle çalışıyor. Bu yöntemle çalışan madenler, ormanların ve yaşam alanlarının bulunduğu bu üst tabakayı tamamen kazıyor. Ayrıca cevheri topraktan ayırmak için kullanılan sülfürik asit, toprak ve su havzalarının kirliliğine yol açabiliyor. Örneğin, Endonezya ve Filipinler'deki nikel madenlerinin neden olduğu ekolojik yıkım geri dönülemez hâle gelmiş durumda.

Meta Nikel Madeni’nin de çevre konusunda sicili temiz değil. 2016 ve 2017’de yapılan haberlere göre, madene sülfürik asit taşıyan tankerlerin karıştığı trafik kazaları çevreye son derece zararlı bu kimyasalın toprağa karışmasına sebep oldu. 2020 yılında ise madene ait atık havuzunun tehlikeli kimyasallarla dolu içeriği, havuzun aşırı yağış sebebiyle taşmasını engellemek için Gediz Nehri'ni besleyen dereye gizlice boşaltıldı. 2022'de ise cevher zenginleştirme tesisi ile atık havuzu arasındaki boruların patlamasıyla yakındaki tarım arazilerine ve su kaynaklarına tonlarca zehirli atık döküldü.

Madenin faaliyet gösterdiği alan Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından "Çağlayan Barajı İçme ve Kullanma Suyu Uzun Vadeli Koruma Alanı" olarak tanımlanıyor; "tarım alanı", "çayır-mera" ve "orman alanı" olarak hizmet veren, İzmir ve Manisa için içme suyu sağlayan bir bölge.

Ancak maden ocağı ve çevresi ağır metaller, arsenik ve sülfür açısından zengin bir toprak yapısına sahip. Çevre Mühendisi Prof. Dr. Enver Yaser Küçükgül bu toprak özelliğindeki alanlarda madencilik yapmanın insan sağlığı ve doğal yaşam alanları için son derece riskli olduğunu söylüyor. Küçükgül'e göre, cevherin sülfürik asit kullanılarak işlenmesinden kaynaklanan atıklar, yağmur suyu ve toz bulutları aracılığıyla "asit maden drenajı" oluşturarak bölgenin su kaynaklarını zehirliyor.

Küçükgül, “Maden tarım alanı, mera, orman, içme ve kullanma suyu alanında yer alıyor. Yani bir insanın yaşaması için gerekli olan ekosistem burada var” diyor ve ekliyor: “Bölgede devam edecek bir maden projesi oradaki ekosistemi yok eder. Bölgenin genetiğini bozar.”

Arsenik ve sülfürik asit gibi kimyasallara uzun süre maruz kalmak böbrek yetmezliği, kanser ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi birçok hastalığa yol açabiliyor. Köylülerin yaygın şikâyetleri arasında artan sağlık sorunları ve hayvanlarında gözlemledikleri genetik anomaliler bulunuyor.

Güvenlik gerekçesiyle isminin saklı tutulmasını isteyen, madene yakın köylerde 10 yılı aşkın süredir çalışan bir aile hekimi: "Bölge hekimi olarak atandığımda bu kadar kanser hastasıyla karşılaşmazdım. Ne zaman ki nikel madeni faaliyetlerine başladı, kanser oranları artmaya başladı. Madenin ürettiği kimyasallar ister istemez hava ve suyla temasa geçiyor" diyor. "Genç yaşta çok fazla kanser görmeye başladık. Özellikle tiroit kanseri, akciğer kanseri oldukça fazla."

Sular bulanıyor

OZGE5126

Kalemoğlu Köyü yakınlarındaki madene ait atık toplama havuzu. Sülfürik asit sebebiyle rengi kırmızıya dönüyor.

Kalemoğlu Köyü, temel su ihtiyacını sondajla açılan kuyulardan karşılıyor. Ancak köylüler, madenin birçok su kaynağını kuruttuğunu, kirlettiğini ve böylelikle kullanılamaz hâle getirdiğini anlatıyor.

"Sularımızın temizliğinden şüphe duyuyoruz. Hiçbir resmi kaynak bize bilgi vermiyor. Bu yüzden musluktan su içmiyoruz artık. Ama elimizi yıkıyoruz, bulaşıklarımızı yıkıyoruz ya da duş ihtiyacımızı gideriyoruz. Hayvanlarımızı ve ürettiğimiz tarım ürünlerini de bu sularla besliyoruz. Yani bir şekilde etkileniyoruz” diyor Gördes Çevre Derneği gönüllüsü, iklim aktivisti ve madene karşı mücadele eden köylülerden biri olan Kader Beyhan.

Salatalık tohumu ekerken yakaladığımız 52 yaşındaki çiftçi Elveda Arı, su ihtiyacını madenin yok edeceği Kocamurt ormanındaki son su deposundan karşıladığını belirtiyor. "Kirletmedik suyumuzu bırakmadılar" diyor. Artık marketten su aldıklarını ekleyerek, "Çocuklarım şehirde yaşıyor. Her geldiklerinde bana birkaç plastik şişe içme suyu alıyorlar marketten. Madenden sonra artık temiz su içemez olduk."

Madene yakın köylerin içme suları, Sağlık Bakanlığı tarafından her üç ayda bir analiz ediliyor. Maden faaliyete başladıktan sonra yapılan su analizleri, arsenik seviyelerinin standardın üzerinde olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün suda arsenik için belirlediği maksimum oran 0,1 mg/l iken, 2013 yılında yapılan analizlere göre Kalemoğlu Köyü’nün içme suyu 12 mg/l arsenik içeriyor. Yani limitin 120 kat üzerinde.

Ancak 2013'ten bu yana içme suyu analiz sonuçları bir sır gibi saklanıyor. Başından beri madene karşı çıkan eski Kayacık Belde Belediye Başkanı Ramazan Koyuncu, resmi kurumlara defalarca başvurduğunu, ancak raporlara ulaşamadığını söylüyor. Koyuncu, analizlerin madenin korunması için gizlendiğini düşünüyor: "Meta maden şirketi âdeta dokunulmaz. Tüm bu çevre felaketlerine karşı maden ocağı hakkında hiçbir denetleme ve yaptırım uygulanmadı. Suların temiz olduğu hakkında da bir bilgi paylaşılmıyor. Kaç defa bölgedeki su kuyularına arıtma inşa edilmesini istedik, buna bile yanaşmadılar” diyor.

Zehirlenen çayırlar, sakat doğan hayvanlar

_DSF1714

Kalemoğlu Köyü sakinlerinden Fatih Ayaz'ın evi madene çok yakın bir konumda bulunuyor.

Çiftlik hayvanları da madenden etkilenenler arasında. Maden sahasına yaptığımız ziyarette Fundacık köyünden Çoban Osman Kurnaz ile karşılaşıyoruz. Şantiye alanının etrafındaki çayırlarda keçilerini otlatıyor. Kurnaz, "Keçi inatçıdır, otladığı yeri asla unutmaz. Bir zamanlar otladıkları meralarda şimdi maden var bu yüzden engellemekte zorlanıyorum bazen" diyor.

Kurnaz, Fundacık Köyü'nde madene karşı çıkan tek köylü. Yaklaşık 60 keçisi var, ancak madenden dolayı hayvancılığın giderek imkânsız hâle geldiğininden ve hayvanların yedikleri otlardan zehirlendiğinden bahsediyor: "Burada hayvanları suladığımız pınar çeşmelerimiz vardı, hep kapattılar. Meralarımızı sularımızı bitirdiler, bir de üzerine çayırlarımızı zehirlediler. Artık eskisi kadar hayvanlardan verim alamıyoruz. Hayvanlarımın çoğu gebelik döneminde düşük yapıyor. Başka yer olmadığı için mecburen burada otlatıyorum."

Hayvanlarının sağlığı için endişelenen bir başka isim ise Fatih Ayaz. Ayaz, madenin atık deposundan sadece 50 metre uzaklıkta yaşıyor ve verimdeki düşüşten şikayetçi: "Çoğu koyunumuzun memelerinde yediği otlardan dolayı iltihaplanma yaşanıyor. Bu da sütün bozulmasına neden oluyor" diyor.

Sık sık mutasyona uğramış hayvan doğumlarıyla karşılaştığını anlatan Ayaz, "Hayvanların yediği ottan mıdır sudan mıdır bilinmez, ama ne zaman ki bu maden geldi hayvanlar sakat doğurmaya başladı. Tavuklar dört ayaklı, çift kafalı doğuyor artık. Koyunlar ise ya sakat ya da çift cinsiyetli doğuyor" diye ekliyor.

Maden sahasına uzak bölgelerde hayvancılık yapan köylülerle yaptığımız görüşmelerde ise herhangi bir mutasyon vakasıyla veya anormal bir sağlık sorunuyla karşılaşmadıklarını ifade ediyorlar.

Bölgede tarım ve hayvancılıkla geçinen yaklaşık on köy madencilik faaliyetlerinden doğrudan etkileniyor. Ancak Kalemoğlu, madencilik faaliyetleri kendi sınırlarına ulaştığında buna karşı çıkan tek köy. Diğer köylerde yaşayanlar madenin yerel halka istihdam sağladığını öne sürüyor. Osman Kurnaz bu durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Maden ocağı faaliyete geçtikten sonra köylüler tarım ve hayvancılık yapmayı bırakıp maden ocağında çalışmaya başladı.” Kurnaz köyün gençlerine istihdam sağlandığını ve öğrencilere burs verildiğini anlatıyor ve ekliyor: “Yani kısacası köylüler maddi menfaatleri olduğu için madene karşı çıkmak istemiyorlar.”

Kalemoğlu ise "orman köyü" statüsüne sahip, yani köy halkı ihtiyaçlarının çoğunu orman ve otlaklardan karşılıyor.

_DSF1758

İklim aktivisti Kader Beyhan

_DSF2017

Kalemoğlu Köyü sakinlerinden Reyhan Beyhan arazisindeki ağaçlardan vişne topluyor.

Göz boyamalık yalancı akasyalar

64 yaşında, iki çocuk babası olan Hüseyin Çalı, hayatını eşi Hatice Çalı ile birlikte Kalemoğlu Köyü'nde, karaçam ormanının eteklerinde çiftçilik ve hayvancılık yaparak geçirmiş. Bölgedeki uzun süreli kuraklık nedeniyle kuru tarıma başvurmak zorunda kaldığını anlatıyor.

“Eskiden tüm yıl bu gölet doluydu, ekinlerimizi sulamak için yeteri kadar su olurdu. Ama ne zaman maden geldi, toprak su tutmaz oldu. Artık eskisi gibi yağış almıyor buralar. Bak yüzyıllardır el değmemiş ulu ormanlar, tarım arazileri göz kırpmadan yok edildi. Her yeri sondajlarla deldiler. Bölgede kirletmedikleri, kurutmadıkları yeraltı suyu kalmadı” diyor.

Çalı'nın tarım arazilerinden yaklaşık 500 metre uzakta bulunan maden, neredeyse tüm ormanı yutmuş durumda. Çalı'yı en çok üzen ise ormanın, özellikle de ardıç ağaçlarının resmi koruma altında olmasının bile madeni durduramaması: “Köylü bu ağaçlara zarar verse binlerce lira ceza alıyor. Söz konusu maden ocağı olunca ormanların yok edilmesine ses edilmiyor. En çok da buna üzülüyorum.”

Elveda Arı'nın "virane" olarak tanımladığı Matal Tepesi'ne çıkıyoruz. 750 hektarlık alanı kaplayan bir zamanların yüksek tepesi, iş makineleri tarafından eritilmiş gibi gözüküyor. Dağın kalbini arıyormuş gibi yukarıdan içlere doğru kazılmış. Asırlık karaçam, meşe ve ardıç ağaçlarının yerine göstermelik akasya ağaçları dikilmiş.

Ege bölgesindeki madenleri uzun süredir inceleyen orman ekosistemleri uzmanı Prof. Dr. Doğan Kantarcı, nikel madenlerinin doğal yaşam alanlarına en fazla zarar veren madenlerden biri olduğunu vurguluyor. Kantarcı'ya göre, madencilik şirketlerinin rehabilitasyon çalışmaları bir kandırmacadan ibaret. Meta Maden Ocağı’nın tahrip ettiği alanların bir daha asla eski haline dönmeyeceğini belirten Kantarcı, karaçam ağaçlarının yerine akasya dikilmesinin “göz boyamak” olduğunu anlatıyor: “Buraya dikilen fidanlar akasya değil, yalancı akasya dediğimiz bir tür” diyerek ağaçların bölge iklimine uygun olmadığını söylüyor. “Madencilikte yaygın bir uygulamadır. Yani amaç oraya bir orman kurmak değildir, yeşillendirme işidir, bir göz boyamadır.”

Yeşil teknolojilerin çevreye maliyeti

_DSF2359

Kalemoğlu kadınları "Son ormanımız Kocamurt'u vermeyeceğiz" yazılı pankartın önünde poz veriyor.

Karbon emisyonlarını azaltma çabaları kapsamında elektrikli araç üretimini desteklemek oldukça popüler bir politika haline geldi. Dünya genelinde 40'tan fazla hükümet, 2050 yılına kadar içten yanmalı motorlu araç filolarını elektrikli araçlara dönüştürme taahhüdünde bulundu, AB ülkelerinin yanı sıra çok sayıda ülke 2035'ten itibaren benzinli araçların satışını yasaklama kararı aldı.

Bu durum, elektrikli araç üretiminde kullanılan minerallere ve metallere olan talebi büyük ölçüde arttırdı. Uluslararası danışmanlık firması S&P Global Market Intelligence, pil sektöründeki nikel talebinin 2025 yılına kadar dört katına çıkacağını ve küresel metal talebinin %35'ini oluşturacağını öngörüyor.

Meta Nikel Kobalt Madencilik Şirketi, bu talebi karşılamayı planlıyor. Şirket kayıtlarına göre, Zorlu Holding’e ait Vestel ve Çin merkezli GSR Capital 2018 yılında elektrikli araçlar için batarya üretecek bir fabrika kurmak üzere anlaştı. 2022'de, Türkiye'nin yerli otomobili TOGG için ilk lityum-iyon pil üretiminin, Meta madeninden çıkarılan nikel ve kobalt ekstraktları kullanılarak yapıldığı duyuruldu.

2022 yılında Vestel, Hollanda merkezli elektrikli bisiklet üreticisi Accell Group ile batarya tedariği için ön anlaşma yaptı. Bu bataryalar, Manisa’daki Vestel City fabrikasında Meta Nikel Madeni'nden elde edilen nikel-kobalt ekstraktları kullanılarak üretiliyor. Şirketin açıklamasında göre bataryaların 2024'ün ilk çeyreğinde ihraç edilmesi planlanıyor.

Hem Meta Madencilik’e hem de Accell Group’a çeşitli sorular yönelttiğimiz birer e-posta gönderdik ancak bir yanıt alamadık.

Meta Madeni operasyonunu genişletmeye devam ediyor, Kalemoğlu köylülerinin ise “yaşam nöbeti”ni bırakmaya niyetleri yok. Türkiye’deki pek çok ekoloji mücadelesinde olduğu gibi, ormanla aralarında güçlü bir bağ olduğunu söyleyen köyün kadınları direnişin ön saflarında. Konuştuğumuz pek çok köylü şu sözleri söylüyor: "Şimdi aklımız başımıza geldi. Bu madenin köyümüze bu kadar yaklaşabileceğini hiç düşünmemiştik."

Kalemoğlu sakinleri için bu mücadele hayati bir önem taşıyor. "Bu ormanlar bizim ciğerimiz" diyor Kader Beyhan. "Yok edilmeye devam ederse nefessiz kalacağız."

_DSF2259

Matal Tepesi'nde yeni dikilmiş bir yalancı akasya ağacı.


Fotoğraflar: Özge Sebzeci

Editörler: Himanshu Ojha, Mina Eroğlu
Habere katkıda bulunanlar: Zeynep Şentek, Cemre Demircioğlu

Return to stories


Follow us