Bir köy nasıl yok olur?

Bundan on yıl önce, Melen Barajı Projesi İstanbul’a su temin etmek uğruna binlerce insanı evlerinden etti. Gecikmelerle boğuşan proje milyarlar harcanmasına rağmen halen tamamlanmış değil.

by Sofia Cherici

28 August 2024

İstanbul’da musluklardan su akabilsin diye köylerinin baraj gölü altında kalacağını öğrendiklerinde Ortaköy sakinlerini geride kalacakların sıkıntısı sardı; hatıraları, fındık ağaçları ve köyün mezarlığında yatan yakınları.

Ortaköylüler, 2012 yılında nesillerdir aynı mezarlığa gömdükleri yakınlarından kalanları kazarak çıkarıp suyun ulaşamayacağı, “barajdan önceki son köy” Gümüşoluk’ta kendi imkanlarıyla satın aldıkları arsaya taşımaya başladılar.

İki yıl sonra, buldozerler yaklaşırken, köyleriyle son kez vedalaştılar. Ortaköy’den geriye sadece bir cami ve soluk yeşil bir bina kaldı.

Büyük Melen Projesi, Melen Nehri'nden İstanbul'a 189 kilometrelik bir boru hattı aracılığıyla yıllık 1070 milyon metreküp tatlı su taşıması beklenen büyük çaplı bir altyapı yatırımı. Projenin son ve kritik kısmı olan Melen Barajı, İstanbul’un kronik su sıkıntısının çözümü olarak sunulmuştu.

Ancak neredeyse on yıl sonra, binlerce insanı yerinden eden ve hâlâ tamamlanmamış durumda olan baraj, beton gövdesinde oluşan çatlaklar ve inşasındaki hatalarla boğuşuyor. Bir zamanlar Ortaköy olan yer, ilk akla gelenin aksine su altında değil. Eskiden köy kahvesinin bulunduğu meydanda yürümek hâlâ mümkün. Kesilen fındık ağaçları ise yeniden büyümüş.

The Black Sea olarak İstanbul’un su arayışının ve Büyük Melen Projesi'nin sonuçlarını anlamak için Sakarya ili Kocaali ilçesine bağlı Ortaköy’ü ziyaret ettik. Uzmanlarla, eski Ortaköy sakinleriyle ve projede yer almış kişilerle görüştük; Türkiye'nin ikinci büyük baraj projesinin boş vaatler, yerinden edilen insanlar ve israf edilen fonlarla örülü kaderini araştırdık.

"Allah kimseye böyle bir acı vermesin"

Asuman

Ailesiyle birlikte köyünü terketmek zorunda kalanlardan biri, Asuman Bakas.

Yetkililer yerel halkın tahliyesini emrettiğinde yirmili yaşlarının ortasında olan Asuman Bakas’ın ailesi, Ortaköy mezarlığında yatan akrabalarını taşımaya karar vermiş. Şu anda Ortaköy’den 30 kilometre uzaklıktaki Karasu’da yaşayan Bakas, Kocaali’de Şoförler ve Otomobilciler Odası'nda çalışıyor. Röportaj esnasında, mezarların kazılmasına tanıklık etmeye kendisinin gücünün yetmediğini söylüyor; "Ağabeyim babamın ve dedemin mezarlarını açtı" diyor. "Kemiklerinden ne bulabildiyse onları taşımak zorunda kaldı. Bana sorarsanız, gittim mi? Hayır, gitmedim. Kesinlikle öyle bir psikoloji altına giremezdim. Sadece ağabeyim ve amca çocukları yapabildi."

Ortaköy’ün son sakinlerinin birçoğu bu acı görevi üstlendi. Yakınlarını zaten bir defa gömmüşlerdi, ikinci defa gömmek yine onlara düşen bir sorumluluktu. “Bizden başkası yapamazdı, başkasına güvenemedik” diye açıklıyor Bakas.

Aynı binada Şoförler ve Otomobilciler Odası başkanı Zeki Sargın’ın ofisi bulunuyor. Sargın, 50 yıl boyunca Ortaköy’de ailesine ait 500 dönümlük arazide hayatını geçirmiş, ta ki mahkeme onu tahliye edene kadar. Anne ve babasını mezardan çıkarmanın "ikinci kez öldüklerini görmek gibi" olduğunu ifade ediyor.

"Allah kimseye böyle bir acı vermesin" diye ekliyor.

Kocaali’de, 1999’dan köyün yok olduğu 2014’e kadar üç dönem Ortaköy belediye başkanı seçilen Cemal Angın ile de görüştük. Mahkeme kararları eline ulaştığında, o da 1980’li yıllarda gömülmüş aile fertlerini taşımış. Annesi ve babasının 2014’te vefat edip Gümüşoluk’taki yeni mezarlığa defnedilmiş olmasında teselli buluyor.

"Manevi bir üzüntü var" diyen Angın, tek avuntularının 17 milyon insanın barajdan fayda sağlayacak olması olduğunu ekliyor. "Bu bizim biraz da olsa üzüntümüzü hafifletti.”

Angın, Bakas ve Sargın evlerinin baraj altında kalacağını ilk duyduklarında daha çocuklarmış. Konuyla ilgili ilk anıları 1980'lere uzanıyor. Baraj projesi o zamanlar yetişkinlerin arasında yayılan, kimsenin gerçekten inanmadığı bir söylenti gibi görünüyormuş. Kamulaştırma öncesi yıllarda, Ortaköy halkı köylerinin yok olacağına inanamamak ve eğer yaşanırsa bunu durduramayacakları hissi arasında sıkışıp kalmış bir halde yaşamaya devam etmiş.

Söylentilerin yayılmaya başlamasıyla kapılarına yıkım ekiplerinin dayanması arasında geçen süre 30 yılı bulacaktı.

Angin

Cemal Angın, Ortaköy'ün eski belde belediye başkanı.

Susuz Şehir

Büyük Melen Barajı Projesi’nin nasıl ortaya çıktığını anlamamız için Melen Çayı’nı çevreleyen vadilerin ötesine, İstanbul’a bakmamız gerekiyor.

Kendisiyle konuştuğumuz CHP eski milletvekili ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde jeofizik ve sismoloji profesörü Haluk Eyidoğan “İstanbul tarihsel olarak susuz bir şehirdir” diye ifade ediyor. Yeterli tatlı su kaynağına sahip olmayan bir şehir olduğundan İstanbul, tarih boyunca sınırları dışındaki kaynaklara bağımlıydı. Konstantinopolis olarak kurulduğu 4. yüzyıldan itibaren Konstantin, Valens ve Theodosius gibi başa geçen hemen her Roma imparatoru, Belgrad Ormanları’na veya Istranca Dağları’na uzanan su kemerleri inşa etmiş ve bu su yollarını genişletmiş. 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise İstanbul birkaç baraja bağımlı hale gelmişti.

Şehrin büyümesiyle susuzluğu da artmaya başladı. 1990’da İstanbul’un nüfusu 6,6 milyondu ve bu sayı her yıl artıyordu. Durum böyle olunca su temini büyük bir sorun haline geldi ve şehir kronik su kıtlığı ve uzun süren kuraklıklarla dolu bir on yıl yaşadı.

İstanbul’dan bir araştırmacı, bu dönemi nasıl hatırladığını şöyle özetliyor: Her köşesinde tencerelerle ve kovalarla su biriktirilen bir evde geçen bir çocukluk. Kendisi bu yılları yaygın bir “sisteme” duyulan güvensizlik hissiyle tanımlıyor.

Bu güvensizlik hissi, 1993 yılında İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’ne (İSKİ) yönelik siyasi yolsuzluk soruşturmasıyla daha da arttı. SHP’li belediye başkanı Nurettin Sözen görevdeyken yaşanan skandalda, İSKİ genel müdürü Ergun Göknel, kamu parasını zimmetine geçirmekle suçlandı. Sözen nihayetinde aklandı ancak İSKİ Skandalı, o zamanlar kimsenin pek şans vermediği bir aday olan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul belediye başkanı seçilmesinde etkili oldu.

2000’lerin başında İSKİ, birkaç baraj inşa ederek şehrin su altyapısını genişletti. Bunlar da yetersiz kaldığında, İstanbul çareyi tekrar şehir sınırlarının ötesine aradı ve böylelikle Devlet Su İşleri (DSİ) mühendisleri, Büyük Melen Projesi’nin potansiyelini hesaplamaya başladılar.

Yaklaşan bir barajın söylentisi bile Ortaköylülerin arafta yaşamaya başlamalarına yetmişti. Eski belediye başkanı Angın bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Artık kimse köye yatırım yapmıyordu.” 2000 yılına gelindiğinde bölgedeki devlet yatırımları, altyapı çalışmaları, tadilatlar durmuştu. Yerel halk başka yerlerden mülk satın almaya başlamış, çocuklar komşu ilçelerdeki okullara yazılmış ve banka şubesi kapanmıştı.

Melen Barajı'nın yükselişi ve Ortaköy'ün çöküşü

2007-2008’de Türkiye’de yaşanan kuraklık, Ortaköy’ün tabutuna son çiviyi çaktı. İstanbul ve Ankara’da barajların kurumasıyla birlikte belediyeler su kesintileri yapmak zorunda kalırken devlet de boru hatları ile su taşımayı ve Melen Barajı Projesini hızlandırdı.

DSİ, Melen projesinin dört aşamasından birincisini hayata geçirdi ve 20 Ekim 2007’de, beklenenden üç yıl önce, Melen regülatörünün pompalarını açtı. 268 milyon metreküp suyun yeni inşa edilmiş 235 kilometrelik boru hatlarından akmaya başlamasıyla yetkililer ikinci aşamaya, yani baraja odaklandılar.

Barajın Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda 2014 yılında tamamlanacağı belirtilen Büyük Melen Projesi'nin bu ikinci aşaması açıklanırken oldukça iddialı rakamlar karşımıza çıkıyor. ÇED raporuna göre nihayetinde İstanbul’a yıllık 1,077 milyar metreküp -bir trilyon litreden fazla- su sağlaması beklenen Melen Projesi, İstanbul’un susuzluğuna kesin bir çözüm olarak görülüyordu.

Bu projenin şehrin su ihtiyacını ne kadar süre gidereceği konusunda ise bir belirsizlik hakim. ÇED raporu iki farklı tarih veriyor. Raporda projenin “İstanbul’un ihtiyaçlarını 2040 yılına kadar” karşılayacağı belirtilirken şehir nüfusunun 17 milyon olacağı öngörülüyor. Bir hayli gerçek dışı olan bu rakam büyük ihtimalle belirtilenden 15 yıl önce, 2025’te aşılacak. Raporda aynı zamanda 2070 yılının bahsi geçiyor ki daha sonraki resmi belgelerde bu tarih Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 1000. yıldönümüne denk gelecek şekilde 2071 olarak değiştirilmiş. 2071, bir yandan da hükümetin “Türkiye Yüzyılı” vizyonuna da atıfta bulunuyor.

Projenin kamulaştırma kararları 2012 yılında Resmi Gazete’de yayımlandı. Ortaköy, kendisini yanlış zamanda, yanlış yerde bulan talihsiz köylerden biriydi.

Map of land

Resmi Gazete'de yayımlanan kamulaştırma kararından Ortaköy ve çevresini gösteren harita.

İş makinelerin ufukta belirmesiyle Ortaköy sakinleri atalarını birer birer topraktan çıkarıp taşımaya giriştiler. 2014 yılına gelindiğinde kasabanın son sakinleri de evlerini ve fındık ağaçlarını terk etti. Ortaköy belediye başkanı Angın, köyden en son çıkan birkaç kişiden biriydi. Bu kararını “Geminin kaptanı en son ayrılır” diyerek açıklıyor.

Asuman Bakas bize iki aile olarak su ve elektrik kesildikten sonra köyde yaklaşık bir ay kadar kaldıklarını anlattı. Yıkım ekipleri ve iş makineleri yüzünden köyde kalmak imkânsız hâle gelene kadar jeneratörle ihtiyaçlarını karşılayıp evlerinin çevresindeki ağaçlardan fındık toplamaya devam etmişler. "Yıkım ekibi her gün geliyordu" diye ekliyor Bakas.

Sargın yıkım gününü şöyle anlatıyor: "Evimi yıkmaya geldiklerinde ilk olarak annem ve babamın odasından başladılar. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil."

Yerden göğe sorunlu bir proje

Ortaköy boşaltılmıştı, ancak Melen projesinde gecikmeler yaşanıyordu. Söylentilere göre projede büyük sorunlar vardı. Ağustos 2017’de inşaatı tamamlanan baraj gövdesinde daha Ekim 2016’da çatlaklar belirmeye başlamıştı.

10 Şubat 2022’de profesör Haluk Eyidoğan beklemediği bir e-posta aldı. "Makalenizi okudum" diye başlıyordu. Melen Barajı konusuyla yakından ilgilenen Eyidoğan, yakın zamanda Büyük Melen Projesi’nin “bozuk barajı” hakkında ayrıntılı bir teknik değerlendirme yayımlamıştı.

E-postayı yazan kişi, 1996 ile 2002 yılları arasında DSİ'nin İstanbul ofisinde bölge müdürü olarak çalışan ve Büyük Melen Projesi’ni faaliyete geçirmeye yardımcı olan Hasan Paçal’dı. Eyidoğan’ın bizimle paylaştığı yazışmalarda Paçal, projede neyin yanlış gittiğine dair kendi değerlendirmelerini sunuyordu. The Black Sea olarak Paçal ile iletişime geçerek daha detaylı konuştuk.

Yine Eyidoğan’a yollanmış ve bizimle paylaştığı bir dizi el yazısı not, Paçal’ın anlattıklarını destekliyor. DSİ’de inşaat mühendisi olarak çalıştığını söyleyen bu kişinin notlarıyla ilgili olarak projede yer alan bir firmada çalışmış bir mühendise danıştık. Anonim kalmak şartıyla notların içeriğinin doğruluğunu teyit etti.

Projedeki en büyük sorunlardan biri zemindi. 2009’daki ÇED raporu, Büyük Melen Barajı Projesi’nin potansiyel risklerine dikkat çekerek ağırlık taşıma gücü düşük ve alüvyal yapıdaki toprak zemini işaret etmişti. Eyidoğan, "Jeolojide zemin etütleri için en zayıf topraktır" diye belirtiyor.

ÇED raporunda, zemin yapısı göz önünde bulundurularak bir ön yüzü beton kaplı kaya dolgu baraj türü olan CFRD öneriliyordu. Bu tür baraj gövdeleri, kaya dolgu veya çakılın katmanlar halinde sıkıştırılmasından sonra geçirgenliği azaltmak için betonla kaplanması yoluyla inşa ediliyor. "CFRD’ler, katı beton barajlardan daha esnektir" diyor Eyidoğan. Hem Eyidoğan hem de Paçal, CFRD tipi barajın Ortaköy’ün zemini için daha uygun olduğu konusunda hemfikir. Aynı zamanda “depreme en dayanıklı barajdır” diye ekliyor Paçal, bu da önümüzdeki yıllarda büyük bir deprem riski taşıyan bu bölgede şüphesiz büyük bir avantaj.

Ancak Melen Barajı bir CFRD değil.

ÇED raporunun yayınlanmasından bir süre sonra barajın türü silindirle sıkıştırılmış beton baraj (RCC) olarak değiştirildi. "Ne oldu? Bilmiyoruz" diyor Eyidoğan. Mühendislik açısından bakıldığında, iki baraj türü arasında önemli bir fark var: RCC barajların maliyeti daha düşük, daha hızlı inşa ediliyorlar ancak zemine yükledikleri ağırlık çok daha fazla. RCC türünde Melen Barajı inşaatı, mühendislerin jeolojik haritalama yapmasını ve bu doğrultuda zemini güçlendirmelerini gerektirecekti.

Mühendisin el yazısıyla yazdığı notlara göre, baraj türünde değişikliğe gidilmesindeki en önemli faktör inşaat süresini iki ila dört yıl arasında kısaltma isteğiydi.

Bu değişiklik, daha fazla hazırlık çalışmasını zorunlu kıldı. Daha ağır yükü kaldırabilmesi için zemine beton ve çeşitli kimyasallar enjekte edilmesi gerekti. Ancak sonrasında DSİ’nin gerekli kontrolleri ve zemin etütlerini içeren süreci düzgün yürütmediği anlaşılıyor.

“Projede yeterli sondaj, jeolojik ve jeofizik etütler, zemin mekaniği çalışmaları (özellikle 3 eksenli gerilme testleri) yapılmamış. 3-5 sondajla yetinmişler, inanılır gibi değil” diyen Paçal’ın belirttiğine göre proje, gövdenin altına 35 metre derinlikte 20-25 sondaj ve yamaçlarda 25 metre derinlikte en az 10 sondaj gerektirmekteydi.

2020 yılında Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinden oluşan meclis araştırma grubunun yayınladığı rapora göre, DSİ 2017’de barajda meydana gelen çatlakların nedenlerini araştırmaları için mühendislerden danışmanlık hizmeti aldı. Danışmanlar, projenin hazırlık çalışmalarını eleştiren bir rapor sundular ve “bu tür bir zemin için gerekli sondajların ve zemin güvenliği denetimlerinin yeterli düzeyde yapılmadığı” konusunda uyarıda bulundular. Paçal bunu doğruluyor ve “baraj için yapılması gereken zemin etütlerinin kısmen yetersiz olduğu ya da hiç yapılmadığını” belirtiyor.

Paçal da dâhil olmak üzere görüştüğümüz birçok kaynak, RCC türü baraj inşa etme kararının ve yetersiz zemin etütlerinin çatlakları ve yapısal sorunları ortaya çıkardığını, bunun da nihayetinde projenin on yıl gecikmesine sebep olduğuna inanıyor. Hasan Paçal, barajın ihaleye RCC olarak çıktığını, yani baraj türünü değiştirme kararının DSİ’ye ait olduğunu ifade ediyor.

Çatlaklar ortaya çıktığından beri, DSİ baraj gövdesini onarmaya ve güçlendirmeye çalışsa da hiçbir girişim sorunu kalıcı olarak çözmedi. Paçal, "Bu baraj tamir olmaz. RCC barajı yapmak ciddi tecrübe ve kalite kontrol gerektirir. Zaten zemin yapısına uygun olmayan, yani oturma hassasiyeti çok yüksek olan bir baraj tipidir. Rötreyi (beton büzülmesi) kontrol etmek ciddi tecrübe ve bilgi gerektirir. Bunlar Melen Barajı’nda hep ihmal edilmiştir" diye ifade ediyor.

Bir sismolog olarak Eyidoğan, ÇED raporunun deprem riskini düzgün bir şekilde analiz etmemesinden dolayı da epeyce endişe duyuyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde, birinci derece deprem bölgesine yapılmaya çalışılan bir proje için bu analizler hayati bir önem taşıyor çünkü aynı fay 1999 Marmara depremine ve 17.000 kişinin ölümüne sebebiyet vermişti.

Paçal da Eyidoğan’a yazdığı e-postada aynı fikirde olduğunu belirtiyor: "Allahtan su dolu haldeyken patlamadı gövde, yoksa büyük bir facia yaşanacaktı. Size daha sonra gerçek hikayeyi yazarım inşallah."

The Black Sea olarak DSİ’ye sorular yönelttiğimiz bir e-posta gönderdik ancak yanıt alamadık.

On yıllık yalnızlık

Copy of MelenDam-Istanbul-Water-26

Melen Barajı'nın beton gövdesi yakınında iki kişi balık tutuyor.

Ortaköy’ün son sakinlerinin evlerinden ayrılmasının üzerinden on yıldan fazla zaman geçti. Kasabanın başka bir yerde yeniden doğacağı umudu, aileler Düzce, Karasu ve Melen Çayı'nın denize döküldüğü Karadeniz'e yakın Caferiye gibi kasabalara dağılınca soldu.

Zeki Sargın, cenazelerde mutlu olduğunu söylüyor: "Bir cenazede insanların mutlu olduğunu hayal edebiliyor musunuz?" Onun için cenazeler, komşularıyla, arkadaşlarıyla ve akrabalarıyla toplanma fırsatı haline gelmiş. Yaşananların acı sonuçlarından biri de insanların daha az bir araya gelir olmaları.

"Şu anda, ekonomik olarak çok iyi olanlar da var, çok kötü olanlar da var" diyen Sargın, “Ortaköy hâlâ orada olsaydı, insanların başı sıkıştığında çalacak bir kapısı olabilirdi, birbirimize destek olurduk" diye ekliyor.

Asuman Bakas, tahliyelerden sonra ailecek Karasu’ya yerleştiklerini söylüyor. Ortaköy’de yaklaşık 60 yıl yaşamış olan yaşlı annesi evlerini terk etmek zorunda kaldıklarından beri bir apartman dairesinde yaşıyor. On yıl sonra bile hâlâ alışmakta ve yaşananlara anlam bulmakta zorlanıyor. Bakas bize annesinin, “Hep burada mı kalacağız?” diyerek ne zaman eve dönebileceğini sorduğunu aktarıyor.

Yaz aylarında Asuman Bakas ve ailesi, eski köylerine fındık hasadı yapmak için gidiyorlar. Fındık bahçelerinde bulunmak ve temiz hava almak, yaşlı anneye teselli veriyor. Annesinden bahsederken “Köyden ayrıldığından beri çok sıkıntı çekiyor” diyen Bakas, "Fındık toplamak için köye gittiğimizde hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Ne zaman Karasu’ya dönsek, her iki günde bir doktora gitmemiz gerekiyor” diye ekliyor.

Ortaköy’de bir zamanlar meydanın bulunduğu, şimdi her yeri çalılık ve bitkilerle kaplanmış, aralarında fındık ağaçları da bulunan toprak yollarda yürüdüğünüzde küçük yaşam ibareleri görebiliyorsunuz. Eski Ortaköy sakinleri tarafından yapılan birkaç derme çatma kulübe, Bakas’ın ailesi gibi fındık hasadı yapmak için kasabaya gelenler tarafından kullanılıyor.

Arabayla yanımızda duran yaşlıca bir çift ara sıra fındıkları toplamak ve sebze bahçelerine bakmak için geri geldiklerini söylüyor. İsimlerini vermek istemiyorlar: “Burada olmamamız gerekiyor” dedikten sonra el sallayıp arabayla uzaklaşıyorlar.

Bir zamanlar Ortaköy olan terk edilmiş araziden birkaç kilometre ötede, dere boyunca giden kıvrımlı bir yolun sonunda, köylerin kalıntılarının ardında Melen Barajı yükseliyor; devasa, işlevsiz, Ortaköy gibi feda edilebilir bir yerden daha önemli ihtiyaçları olan İstanbul uğruna dikilmiş beton bir anıt.


Haberin yapılmasında katkıda bulunan: Kerem Yalçıner

Fotoğraflar: Bradley Secker

Editörler: Craig Shaw, Himanshu Ojha

Çeviri ve metin düzenleme: Cemre Demircioğlu, Mina Eroğlu, Zeynep Şentek

Bu haber JournalismFund Europe ve Arena for Journalism in Europe tarafından desteklenmiştir.

journalismfund

Return to stories


Follow us