CNNTürk programında The Black Sea’ye yöneltilen asılsız iddialara yanıt

Craig Shaw

CNNTürk'te yayınlanan Gece Görüşü programının sunucu ve katılımcıları Erdoğan ailesi hakkında yazan gazetecilerin resmi makamlarca soruşturulmasını istedi. Cevabımızı yayınlıyoruz.

CNNTurk


30 Kasım akşamı, sunucu Hande Fırat ve programa çağırılan beş panelist CNNTürk’te Gece Görüşü adlı programda, CHP tarafından ortaya atılan ve Erdoğan ailesini ilgilendiren 15 milyon dolarlık para transferi skandalını tartıştılar.

Programın katılımcıları İsmail Saymaz, Gürkan Hacır, Nevzat Çiçek, Abdülkadir Selvi ve Orhan Karataş’tı.

Program boyunca Saymaz ve Hacır dışındaki yorumcular ve Hande Fırat, The Black Sea’nin karanlık güçlerle, yabancı istihbarat örgütleriyle ve de FETÖ’yle işbirliği yaptığını ima ettiler.

Yaptıkları hiçbir yorumun kanıtı yoktu. Saymaz da dahil olmak üzere Hacır dışındaki tüm yorumcular ve sunucu Fırat, sitemizin ve gazetecilerinin resmi makamlarca ve savcılık tarafından incelenmesi gerektiğini beyan ettiler.

Programda ağırlıklı olarak bahsedilen konu Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan ailesinin offshore işleri hakkında yaptığı açıklama ve sonrasında internet sitelerinde paylaştıkları belgelerdi.

The Black Sea’nin bu skandala dahil olmasının sebebi ise CHP’nin belgelerinde adı geçen Bellway Limited adlı Man Adası’nda kurulu şirketti.

Mayıs 2017’de yazdığımız haberde bu şirketin de adı geçiyordu.

Bellway Limited’in, 25 milyon dolar değerindeki Agdash adlı petrol tankerinin gerçek sahiplerini gizli tutmak için kurulan bir offshore şirketler ağının parçası olduğunu yazmıştık.

The Black Sea’nin haberine göre, Sıtkı Ayan ve Mübariz Mansimov adlı iki iş adamı Agdash adlı gemiyi Erdoğan ailesine bir nevi hediye etmişti. Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen’in imzası bulunan belgeler İlgen’in bu offshore ağının ve geminin asıl sahibi olduğunu gösteriyordu.

Haberimiz Malta Files (Malta Dosyaları) projesinin bir parçasıydı. The Black Sea bu projede European Investigative Collaborations (EIC) adlı uluslararası gazetecilik ağıyla beraber çalıştı. Bu ağın kurucu üyelerinden olan The Black Sea haricinde EIC üyesi olan medya ise şunlar: Der Spiegel (Almanya), Mediapart (Fransa), NRC (Hollanda), El Mundo (İspanya), Le Soir (Belçika), L’Espresso (İtalya), Expresso (Portekiz), Nacional (Hırvatistan), Dagens Nyheter (İsveç) ve Politiken (Danimarka).

Malta Files projesinde 16 ülkeden 49 gazeteci çalıştı ve sonucunda onlarca haber yayınlandı. Türkiye haricinde projeden çıkan haberler içinde para aklamak için Malta’yı kullanan İtalyan mafyası, Belçika’nın vergi kaçıran zenginleri, güçlü Rus tefecileriyle ilgili olanlar da vardı.


CNNTürk Gece Görüşü

Programın 30’uncu dakikasından itibaren panelist ve sunucu The Black Sea’nin Mayıs ayında yayınlanan Malta projesinden bahsetmeye başladılar.

Programı izleyene kadar haber sitemizin programda konuşulacağından ya da bu tür iddialarla karşı karşıya geleceğinden haberimiz yoktu ve kendimizi savunmamıza izin verilmedi.

The Black Sea’den bahsedilen süre içinde haberin kendisiyle ilgili tek kelime edilmedi. Onun yerine, bizim kim olduğumuzla ve Bellway-CHP skandalındaki rolümüzle ilgili ardı arkası gelmeyen spekülasyonlar yapıldı.

Bize yöneltilen iddialar ve imalar ise şöyleydi:

1- Türk devletine operasyon düzenleyen bir yabancı istihbarat örgütü parçası olduğumuz,

2- CHP’nin yayınladığı belgelerin kaynağı olduğumuz ve bir operasyon parçası olarak CHP’yi de manipüle ettiğimiz,

3- FETÖ’ye çalıştığımız ya da örgütün bir parçası olduğumuz,

4- Sadece Türkiye’yle ilgili bu haberleri yayınlamak için Mayıs 2017’de kurulduğumuz.

Bu iddiaların hepsi yanlıştır.

Program sırasında çevirmen yardımıyla yazdığım ve The Black Sea’nin kim olduğunu anlatan bir mesajı panelistlerden birine gönderdim. Yapmak istediğim, üzerinde konuştukları ve hiçbir kanıta dayanmayan spekülasyonlara bir son vermek ve kim olduğumuzu açıklamaktı.

Programdakilerle iletişime geçmemin çok faydası olmadı. Gönderdiğim mesajın Türkçe yazılması bile imalara sebep oldu. Tartışmanın sonunda panelistler ve sunucu Fırat, savcılık tarafından incelenmemiz gerektiği konusunda hemfikir oldular.

Türkiye devletinin ve yargısının içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında, gazetecilerin ve bir haber sitesinin savcılık soruşturmasına dahil edilmesi gerektiğinin televizyon ekranlarından iletilmesi tam bir skandaldır. Fırat’ın sunduğu program ve o akşam ağız birliği eden katılımcılar gazeteciliğin yüz karasıdır.

Bu iddialara karşı, The Black Sea’nin kuruluşu ve nasıl bir organizasyon olduğuyla ilgili açıklık getirmek isterim.


Gazeteciler topluluğu

The Black Sea (ilk adı Around the Black Sea’ydi), 2011 yılında Romanyalı gazeteciler Stefan Candea ve Petrut Calinescu tarafından seyahat blog’u olarak kuruldu. 2013 yılında devamlı güncellenen bir haber sitesi haline geldi ve o zamandan beri Karadeniz bölgesini kapsayan ülkeler (ve diğerleri) hakkında derinlemesine araştırma ve analiz içeren haberler yayınlıyor.

Grubun ana amacı; yetenekli araştırmacılar, yazarlar, fotoğrafçılar ve sanatçıları içine alan ve aynı zamanda ana akım medyanın haberlerini yayınlamadığı gazetecileri bir araya getiren bir topluluk olmak.

2013 yılından beri The Black Sea, adını alan Karadeniz bölgesi ülkeleri ve diğerleri hakkında haberler yayınlıyor. Haberlerin çoğunluğu Romanya ve Moldova (toplam 44 civarı haber) bölgeleri hakkında. Bunu Türkiye (14), Gürcistan (7), Ukrayna (5), Ermenistan (2) takip ediyor. Ayrıca Özbekistan, Kazakistan, Lüksemburg, Angola, Litvanya, İtalya ve hatta Sao Tome ve Principe Adası’yla ilgili de haberler yayınladık.

Editöryel olarak bağımsız olsak da, The Black Sea projesi Romanya Araştırmacı Gazetecilik Merkezi’nin bir parçası olmaya devam ediyor. Merkez, 2001 yılında kuruldu ve Avrupa’nın ilk araştırmacı gazetecilik topluluklarından biri. Aynı zamanda Araştırmacı Gazetecilik Küresel Ağı’nın (Global Network of Investigative Journalism) kurucu üyelerinden.

Romanya Araştırmacı Gazetecilik Merkezi’ne dahil olan gazeteciler arasında Uluslararası Araştırmacı Gazetecilik Konsorsiyumu (ICIJ.org) üyeleri de var. Merkezin gazetecileri ve The Black Sea’nin yayınladığı haberler aynı zamanda gazetecilik dünyasında iyi bilinen prestijli bir çok bursun ve ödülün de sahibi.

The Black Sea, ilk kurulduğunda ve hâlâ seyahat blog’u olarak faaliyet gösteriyorken kuruluş desteği olarak Alman Marshall Fonu’ndan yararlandı. O tarihten beri ana bir fonu ya da donörü bulunmamakta. Gazetecilerinin gönüllü çalışmaları ve bağımsız olarak aldıkları işleriyle sitenin gazetecilik fonlarından proje bazlı aldığı küçük fonlarla faaliyetlerini sürdürüyor.

The Black Sea, Malta Files projesi için JournalismFund’ın “sınır-ötesi gazetecilik” fonundan yararlandı.

JournalismFund’ın hangi projelere destek sağlayacağı araştırmacı gazetecilerden oluşan bağımsız bir jüri tarafından belirleniyor. Bu jüri, başvuruları haftalar boyunca inceledikten sonra son kararlarını veriyorlar. Bu jüriye JournalismFund’ın kendisinin ya da herhangi başka bir dış etkenin herhangi bir dahli yoktur. JournalismFund’ın bu konuda oldukça katı kuralları vardır.

The Black Sea üzerinde ne JournalismFund’ın ne de başka bir kişi veya grubun herhangi bir editöryel etkisi vardır. Hatta The Black Sea gazetecilerinin başvurduğu bir çok fon isteğinin reddedildiği de olmuştur.


Türkiye’yle ilgili çalışmalarımız

The Black Sea gazetecileri ve Romanya Araştırmacı Gazetecilik Merkezi’nin geçmişine bakıldığında bir çok ülkede yolsuzluk, rüşvet, istihbarat örgütleri, kaçakçılık ve organize suçları haberleştirdiği görülebilir. Aynı zamanda Fetullah Gülen’i ve örgütünü de araştırdık; örgütün nasıl işlediğini ve devletin içine nasıl sızdıklarını anlattığımız haberler de yazdık.

The Black Sea, CHP tarafından yayınlanan belgelerin kaynağı değildir ve herhangi bir grup ya da partiyle işbirliği yapmamıştır ve gizli olarak belge paylaşmamıştır. Biz araştırmamızı haberleştirerek kamuoyuna sunduk.

The Black Sea’nin editöryel politikası adil ve dengeli olmaktır. Mayıs ayında haberimizi basmadan önce, Erdoğan’ın makamı da dahil olmak üzere tüm iddia taraflarına sorularımızı yönelttik ve yanıt verme haklarına saygı duyduk. Haber basıldıktan sonra herhangi bir tekzip ya da yasal tehditle karşılaşmadık.

The Black Sea, haberde yazılanların doğruluğunun arkasındadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ve medyanın devamlı korkutulması ülkede araştırmacı gazeteciliğe büyük zarar vermiştir.

Gazetecilerin kendileri de zaman zaman devlet tarafından tehdit edilen meslektaşlarının arkalarında durmaktan ve onları savunmaktan imtina etmiştir.

CNNTürk panelistlerinin ve sunucusunun sadece haber yapma amacında olan meslektaşlarına karşı soruşturma başlatılması isteklerini milyonlara duyurması sadece ve sadece halihazırda ağır yaralı olan gazetecilik mesleğinin öldürülmesine yardımcı olmaktadır.

Mesleğin etik kuralları bir kenara bırakılmış, hiçbir bilgi doğrulattırılmamış, onun yerine program boyunca asılsız iddialar üzerinden, bize açık cevap hakkı verilmeden, dedikodu yapar gibi bir tartışma programı yapılmıştır. Bunu yaparken de Türkiye’de sadece güçlünün ve iktidarın yanında olarak hayatta kalabilen gazetecilik endüstrisinin devamına katkı sağlamışlar ve mesleğin asıl amacının güçlüye hesap sormak olduğunu tamamen unutmuşlardır.

Bazı medyanın ve gazetecilerin girdiği ve gelecekte kendilerini de utandıracak bu tutum, gazeteciliği öldürürken gerçeğin ortaya çıkarılmasını da engellemektedir — bu da zaten hükümetin, yolsuzluk yapanların, FETÖ gibi örgütlerin asıl istediğidir.